Blog

Sizin Doğrularınız Ne?

Bilişsel Gelişim İletişim İş hayatı Kişisel Gelişim Yönetişim

Sizin Doğrularınız Ne?

Sizin Doğrularınız Ne?

Hayat, kişisel değerler, inançlar ve deneyimlerle şekillenen bir yolculuktur. Her birimiz, yaşadıklarımızdan ve öğrendiklerimizden kendi doğrularımızı oluştururuz. Bu doğrular, yaşam tarzımızı, seçimlerimizi ve hayattaki duruşumuzu belirler. Ancak, insan sosyal bir varlık olduğundan, etrafımızdaki insanların doğruları da hayatımıza sızar. Peki, başkalarının doğrularına ne kadar alan açmalı, bu doğrularla ne ölçüde kendimizi sınırlamalıyız?

Başkalarının doğrularına saygı duymak elbette önemlidir. Farklı bakış açıları, hayata dair geniş bir perspektif sunar. Ancak, başkalarının doğrularını kendi doğrularımızın önüne koymak, onları yaşamımızın tek yönlendirici unsuru haline getirmek tehlikelidir. Bu noktada bağımlılık devreye girer; başkalarının doğrularına aşırı bağımlı hale gelmek, kendi özgünlüğümüzü kaybetmemize yol açabilir.

Kendi doğrularımız, bizi biz yapan özdür. Başkalarının doğrularını benimsemek, sürekli onların bakış açısına göre hareket etmek, bizi kendi kimliğimizden uzaklaştırır. Bu durum, zamanla içsel bir huzursuzluk yaratabilir ve kişisel tatminsizliğe sebep olabilir. Bir noktada, kendi doğrularımıza ihanet ediyor gibi hissederiz.

Başkalarının doğrularına tamamen kapalı olmak ise bir başka uçtur. Bu, öğrenmeye ve gelişime kapalı olmak anlamına gelir. Önemli olan, dengeyi bulmaktır: Kendimizi, kendi doğrularımızı inşa etmek ve savunmak kadar, başka doğrulara da açık tutmak. Ancak, bu doğruları benimserken özgünlüğümüzü korumalı, sınırları biz belirlemeliyiz.

Kendi doğrularımızı keşfetmek, onları zaman içinde güncellemek ve dış dünyadaki fikirlerle harmanlamak, bireysel gelişimimizin anahtarıdır. Önemli olan, bu süreçte kendimize sadık kalmak ve başkalarının doğrularını bir rehber olarak kullanıp onları hayatımızın merkezine koymamaktır. Kendi yolumuzu bulurken hem öğrenen hem de kendimize güvenen bireyler olarak ilerlemeliyiz.

Sonuç olarak, başkalarının doğrularına bağımlı olmak yerine, onları bir pencere olarak görmek ve içinden kendi yolumuzu aydınlatmak en sağlıklı yoldur.

Hayat, değerler, inançlar ve deneyimlerle şekillenen bir yolculuktur. Her birimiz, yaşadıklarımızdan kendi doğrularımızı oluştururuz. Yaşam tarzımızı, seçimlerimizi ve hayattaki duruşumuzu şekillendiririz. İnsan sosyal bir varlık olduğundan, çevremizdeki insanların doğruları da hayatımıza sızar ve zaman zaman karmaşa yaşarız.
Asıl sorulması gereken “hayatımızda başkalarının doğrularına ne kadar alan açmalıyız?”
İnsanın varoluşu, kendilik bilinciyle başlar. Antik filozoflardan modern düşünürlere kadar, bu bilincin özünde kendi doğrularımızı bulma ve dünyayı anlamlandırma çabası yatar. Birey, kişisel deneyimlerden, düşüncelerden ve çevresinden aldığı etkilerle kendi hakikatini yaratırken bazen bu alan bulanıklaşabiliyor. Başkalarının hakikatleriyle sınırlandırılmaya açık hale de gelebiliyor.
Bazen de kendi doğrularına sıkı sıkıya tutunup başka her şeyi reddetme eğilimi de ortaya çıkabiliyor. Birey kendi doğrularını sorgulamaktan uzaklaşıyor.
Bu sorgulamanın nasıl bir zemine oturması gerekir? Sorgulama bireyin yalnızca kendi iç dünyasına dönmesiyle sınırlı kalamaz ve başkalarının hakikatleri de bu sorgulamanın bir parçası haline gelecektir. Burada dengeyi nasıl bulur İnsan?
Bu noktada Nietzsche’nin “üst insan” kavramına da değinmek isterim. Nietzsche, insanın kendini aşması gerektiğini, bu aşmanın da toplumun ve geleneklerin dayattığı doğrulardan bağımsız bir şekilde gerçekleşeceğini savunur. Başkalarının doğrularına bağımlı olmak, insanın bu aşmayı gerçekleştirmesini engeller. Nietzsche, başkalarının doğrularını sorgulamadan kabul edenlerin, “sürü” insanı olduğunu belirtir. Oysaki, insanın amacı kendi hakikatini yaratmak ve özgün bir varlık olarak dünyada var olmak olmalıdır.
Başkalarının doğrularında yaşamak bireyi kendi özünden koparır ancak kendi doğruları dışında her şeyi reddetmek de bireyi yaşamdan koparmaz mı?
Kendi doğrularımızı başkalarının doğrularıyla sınırlamak, özümüzü kaybetmemize neden olabilir. Ancak bu çatışma, aynı zamanda gelişimin de anahtarı değil midir?
Başkalarının doğrularını sorgulamak, onları eleştirel bir gözle değerlendirmek ve kendi gerçeğimizi bu süreçte yeniden inşa etmek, varoluşsal yolculuğumuzun kaçınılmaz bir adımdır.
Sonuç olarak, başkalarının doğrularına bağımlı hale gelmek, felsefi açıdan bireyin kendilik bilincini ve özgürlüğünü tehdit ederken geriye kalan tüm doğruları yok sayacak kadar kendi doğrularına bağımlılık da bizi gerçek yaşam ve gelişimden uzaklaştırır.
Toplum olarak başkalarının doğrularına bağımlı olmak yerine “onları yeni bir açı olarak görmek ve içinden kendi yolumuza ışık tutmak” alışkanlığımızın gelişmesini dilerim.

Kıvılcım Mert

#dokare